19 Nis

KENDİME DERSLER (5)

                                                                 ÖLÜM KAÇ KERE ÖLDÜRÜR Kİ?

     Yoksa şöyle mi sorsam;
     Bir insan kaç kere ölür?
     Sayısını unuttum. Öldüm, bir daha, bir daha öldüm ve dirildim. Hayalet değilim ben.
     Aşırı mide bulantısı ve saatlerce fışkırırcasına kustuktan sonra ambulansla götürüldüğüm hastaneye varmadan serumlar takılmış.
Buraya nasıl geldiğimi ve kimlerin getirdiğini anımsamak şöyle dursun, bilmek de istemiyorum. Öğrenirsem yara alırım yine.
Mide bulantım devam ediyor, etrafımda koşuşturan onca insan ne yapmaya çalışıyor? Bana soru soruyorlar ama anlamıyor ve yanıt verdiğimi bile bilmiyorum.
     Aradan ne kadar zaman geçtiğini anlamayacak kadar hayattan yok olmuştum.
     Ayak ucumda bekleyen biri var. Yüzünü seçemiyorum ama elindeki koca kazması ile kalbimi işaret ediyor. Kazmasını kalbime indirdiğinde acıyı hissettim. Kaç metre yukarıya fırladım bilmiyorum. Tavandaydım ve aşağıda, yatağımın etrafında yeşiller giymiş, maskeli adamlar bana işkenceye devam ediyorlardı.
     “0,5 mg daha, çabuk ol kızım!”
     “Tamam Hocam, yükseliyor.”
     Kazmalı adam ortalarda yok! Sırtım tavanda yürüyor gibiyim. Hızla dolaşıyorum odaları. Hiç de yabancı gelmiyor buralar. Yoğun bakım olmalı burası. Eski meslek alışkanlığı. Yataklardaki bedenlerin kollarında serumlar, oksijen tüpleri burun veya ağızlarına bağlı. Baş uçlarında bird dediğimiz, hastanın hayati fonksiyonlarını gösteren bir alet var. Hırıltılı nefesler, inlemeler arasında yine de ölüm sessizliği var.
     Yatağımdaki bedenime bakıyorum. Hiç nefes almadan, hareket etmeden duruyor. Başımdakiler hala telaş içindeler. Onlara avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.
     “Gönderin gitsin! Kapıda anası- babası bekliyor.” Sesim çıkmıyor galiba?
Buradan bir an önce kurtulmalıyım. Kazmalı adama yakalanmamalı.
     “Hocam gidiyor!”
     “Atropin hazır mı?”
     “Evet!”
     “Yükle!”
     “Hocam yirmi.”
     “Hocam iki yüz.
     “Üç yüz!”
     “Haydi çocuklar son şansımız! Bir, iki, üç!”
     Ben ne zaman bedenime girdim ki? Dışarda kapıda bekleyen annem ve babam mutlaka sesimi duymuşlardır. Çıkmam lazım ama nasıl?
Sırtımdaki ağrıyı umursamadan, başımda benimle uğraşanları itiyorum. İtildiklerinin farkında bile değiller. Anadan üryan tavandaki geziye devam ediyorum yine. Açık bir yer arıyorum kaçmak için. Yok! Kim kapattı beni buraya? Karanlık tüneller içinde bir labirentteyim. Yok oluyorum.
     “Tülin Hanım, Tülin Hanım! Tülin Hanım açın gözlerinizi. Beni duyuyor musunuz Tülin Hanım?”
Ah be doktor! Sizi duysam kaç yazarsınız bana? Hayat karnemi verebilecek misiniz?
     “Hocam döndü!”
     “Geldi Hocam!”
Kim gelmişti acaba? Offf! Hala midem bulanıyor. Bedenime girerken bu defa hiç zorlanmadım. Bu acizlik niye? Kime yenildim ben? Kemiklerim sızlıyor. Ellerim, ayaklarım tutmuyor sanki.
     Doktor hala başucumda bağırmakta! Tülin Hanımsız kalın İnşallah diyesim var. Duyuyorum elbette ama lütfen sessiz olun. Sizin şu yoğun bakım odasında bir müzik çalmalı hafiften. “IL SILENZIO” gibi…
     Zamansız bir mekânda hesaplaşmalarım var. Sahi, ne oldu bana? Annem, babam neredeler? Hayal ile gerçek arası bir kapı aralığında mı kalmıştım?
     Yoksa?
     Yoksa bu parapsikolojiye gönül ve destek veren bazı gurupların inandığı astral bir gezinti miydi bu? Böyle şeyler mümkün mü? Astral seyahat bildiğim kadarıyla insan bilinci yerindeyken yapılırdı. Bilinciniz açıkken bile bu geziyi yapabilmeniz bazı uyarıcı kurallara ihtiyacınız vardı.
     Bu düşüncelerim yoğun bakım odasından özel odaya geçince gelişti.
     Ölümü tattım!
Onlarca kez öldüm, dirildim. Bu son kez yaşadığım ölüm anından çıkardığım ders yok mu? Var.
     Bundan böyle yaşadıklarımdan ya çekeceğim ya da göreceğim günler var benim. Eskisi gibi her ikisine de hoş geldin diyerek açarım yüreğimi. Daha ölmedim ben. 

     Sahi ya! Söylemeyi unuttum. Ben bu yaşıma kadar hiç kimseye naz yapmadım. Şimdi artık kendime naz yapma zamanı. Ben bu “DELİCE”nin nazını da çekerim kahrını da.  Tevazu gösteremeyecek kadar, küstahça kendimi saymam ve sevmem bu olmalı.

     Sol yanımda iki kalp, eteklerimde yaşam sevincimin zilleri şıngır, mıngır yaşama devam.
 Ellerime kastanyet takıp, Katalan Kadını gibi topuklarımı yere çarparak içimde asla olmayan kini, öfkeyi bedenimden dışarı atıp, özgürlüğümü dansa yatırmanın zamanı…

Delice olmanın muhteşemliği…

DELİCE 19.04.2019 Gün dökümü

2 Yorum to “KENDİME DERSLER (5)”

  1. 1
    Aslı diyor:

    Başucunca ‘Tülin hanım açın gözlerinizi..’ diyenlerin arasında ‘Tülin’cim …’ diyen olmak isterdim.

  2. 2
    Tulin diyor:

    Ahhhh!Aslı, ah PİTPİT! İkimiz de ne yollardan geçtik, nerelere geldik. Karşı kıyılarda olsak bile nefes yakınlığımızın şerefine ve inadına kalıyoruz işte!

Yorum Yap

© 2024 Bu Bir Tülin Dursun Delice Paylaşım Sitesidir! | Yazılar (RSS) and Yorumlar (RSS)