31 Eki

DELİCE’den MEKTUP VAR

                Merhaba;
           Mektup yazmaya davet etmişsin beni.
           Ben diğer insanlara inat, mektup yazmayı hiç unutmadım Dostum…
           Kurşun kalemin, silginin, kâğıdın, mürekkebin ilerleyen teknolojiye yenik düşmesinde benim bir suçum yok! Ucu yanık mektuplarla yaşanan aşk öykülerinin yerine cep telefonlarında veya sanal dünyada tıklanma rekorlarını kırmak için çirkinleştirilen, romantizmden kısmetini almamış duygularda benim suçum olabilir mi?
           Sevgiliye mektup yazılmıyor dedim ya artık; sevginin yerine geçen maddiyat, maneviyatı boğmaya çalışarak toplum katliamına neden olmakta, ortaya sevgisiz, çıkarcı, doyumsuz bireyler türemektedir.
         “Mektup yaz.” diyorsun Dostum!
           Evet!
           Yazmalıyım…
           İçeriği ne olursa olsun, sana mektup yazmalıyım. Ömrümün geri kalan günlerinde bana yoldaşlık edecek hayallerimi yazmalıyım sana.
           İçim kapkara!
          Yazamıyorum işte…

          Yok, öyle gücenmek, Koca Yüreklim yok!
          İçimde öfkelerden, acımalardan yarım kalmış coşkulardan derlenmiş bir mektup olmalı diyorum; yazamıyorum…
         Ham maddesi insana olan duygularımın nasıl çöktüğünü, enkaza dönüştüğünü anlatan bir mektup olacak gibi.
         Gaia Ana’nın “İnsan Mühendisliği’ni yaratırken sevgiyi siyasetçilerimizin elbirliği ile yok ettiği, aynı toprağın, aynı güneşin beslediği bizlere ayırımcılık yaptığı, kendi bayrağımız altında ötekileştirildiğimiz gerçeğini unutmak mümkün mü Dostum?
         Azınlığın çoğunluğa kafa tuttuğu, dış güçlerin çıkarlarına ortak olduğu, çocuklarımızın hayallerine kurşunlar sıkıldığı, gençlerin yok sayıldığı, ellerinden sevgisini çaldığımız yaşlılarımızın hor görüldüğü bir ülkede yaşamak giderek zorlaşıyor Dostum!
         Devletimin bana vermesi gerektiğini, benden zorla alıp vergi adı altında kendi zürriyetine, yandaşına gelecek hazırlamasını mı yazmalıyım yoksa?
         İnsanca yaşamamın kaynağı olan suyu ve elektriği her gün artan zamlarla bana bedava vereceği yerde, beni sağlıksız yaşamaya zorlamasını mı yazsam acaba?
        Yoksa sana eğitim sistemimizin ezberciliğinden mi söz etmeliyim? Nasıl bir ezberciliktir ki bu, kendi coğrafyasını bilmeyen ama yaşamadan ezberleyen çocuklarımızın hallerinden mi anlatmalıyım? Hani çocuklarımızı yarış atı gibi okullardan dershanelere, dershanelerden sınavlara koşuşturan sistemimiz var ya, ondan demek istiyorum…
        Çocuklarını sorun olarak gören, asıl sorunun kendilerinin olduğunun farkına varamayan ana-babalardan mı anlatmalıyım sana?
         Elbette sana yazacaklarım bitmiyor Dostum! Bitmeyecek de…
        Sanki sana mektup yazmıyorum.
      Ağlama Duvarı gibisin Dostum!
      Kara bir tablo yaptım; başucuna as diye…
      Oysa ne güzel dileklerim vardı sana doğum gününde söyleyecek-yazacak.
      Sana yazacaktım ki;
      Can Dostum;
      Sağlıkla-sevgiyle- barışla-umutla ve onurla hep yarınlara”
      Her şeye rağmen ülkemin şu karanlığında karamsarlığa düşen yüreğim asla kötümser değil!
     Bir dahaki mektubumda özlemlerimi yazmalıyım sana…

                                                                                                                                                      Seni seven “Delice Dost”

06.06.2010 İstanbul   (Gündökümü Mektupları)

Yorum Yap

© 2024 Bu Bir Tülin Dursun Delice Paylaşım Sitesidir! | Yazılar (RSS) and Yorumlar (RSS)